Brno’dan mektup var

photo-12-09-2015-16-29-24

Yorgunluktan bitik, bir eve bu kadar geç saatte misafir olmaktan utanarak ama sapasağlam hedefe ulaştığım için de mutlu, çaldım kapıyı. Neyse ki kimse uyumamış. Kapıyı Matej açtı. Evde halihazırda bir cauchsurfer, birkaç da aile dostu misafir olduğu için ben hazır muhabbetin ortasına gelmiş gibi oldum.

Yatağa girdiğimde vücudum artık o kadar ağırdı ki yer çekimini ilk kez bu denli kuvvetli hissediyordum. Ağrıdan sızıdan uyuyabilir miyim diye düşünürken ölümüne sızmışım.

Tam bu arada şunu belirtmem gereken ki bisiklet ile yaptığım bu turda şehir içi ulaşımımı genelde yürüyerek yaptım. Şehir daha büyükse o zaman durumuma (ağrıma sızıma, motivasyonuma) göre toplu taşıma veya bisiklet kullandım.

Brno büyük bir şehir sayılmaz. Zamansal sınırları olan ziyaretçiler için bir buçuk-iki günün, şehri şöyle bir gezmek ve kabaca fikir sahibi olabilmek için kafi olduğunu söyleyebilirim. Şehirde ne yenir, ne içilir, nere, nasıl gezilir gibi bilgilerin bulunduğu binlerce kaynak var internette. Yerli turist, yabancı turist kavramlarının yanında artık kendini direti gibi hissettiren, literatüre girmesine ramak kalmış ‘yiyici turist’, ‘içici turist’, ‘selfieci turist’ bilgilerine benim yazılarımda ya çok kabaca ya da hiç rastlamayacaksınız.

Gelin size benim Brno’da neler yaptığımı resimlerle hızlıca özetleyeyim:

photo-12-09-2015-18-01-40photo-12-09-2015-17-40-30sanat-2-20151027_121842000_iosmeydanmeydan3meydan4heykel2heykelphoto-12-09-2015-13-28-36photo-12-09-2015-13-31-0233100182_a3aeace5-c256-44ca-a736-b23c7afab74d

Meydanlarını gezip heykelleriyle, mimarisiyle, sokak sanatlarıyla, şehrin mevcut yaşamı ne denli temsil ettiğini gördüm, yürürken kent sakinleriyle selamlaştım. Vallahi benim alışkanlığım değil. Onlar gülümsemeyle beni selamladılar, ben de karşılık verdim.

33100182_026f90da-0e79-4e80-b18b-b0407689cccdOnlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine! St. Peter ve St. Paul Katedrali’ni gezerken bir evlilik törenine denk geldim. “Damat tarafından mısın, gelin tarafından mı?” diye sormadılar.

yesil1yesil2

Parklarından, bahçelerinden bazılarını gezdim; nefes aldım.

kale-1-20150912_120630862_ioskale-5-img_4035kale-2-20151026_125219000_ioskale-6-img_4040photo-12-09-2015-15-27-36photo-12-09-2015-15-29-01photo-12-09-2015-15-27-17

kale-10-img_4104kale-8-img_4075photo-12-09-2015-15-29-01

Spilberk Kalesi’ne yürüdüm. Orada tarihin sayfalarından koparılmış, eski zamanlardaki kale sakinlerinin yaşayış biçimlerini temsil eden bir dolu gösteri izledim, şarkılar dinledim. Gösteriler karşısında resmen kaleye çivilendim. Kalenin neredeyse tüm zindanlarını santim santim dolaştım. Bildiğin ürperdim.

photo-12-09-2015-17-52-13photo-12-09-2015-17-48-47

Şehri önce uzaktan, sonra yakından izledim.

33100182_4d2d02f5-f7ad-46bb-8a5a-9e332057e2e8

Sonra tası toprağı toplayıp Matej’in evine geri döndüm. Evin şu güzelim bahçesinde biraz zaman geçirdikten sonra akşam boyunca hep beraber oturup muhabbet ettik. Onlar da gezimin geri kalanı ile ilgili en az benim kadar heyecanlı ve meraklılardı.

Ertesi gün olayın tüm sıcaklığı ile yaptığım instagram paylaşımım ve yazdığım not ile bu yazıyı sonlandırmak daha güzel olur gibi geliyor. Sözü o pazar gününe bırakıyoruz.

33100182_c6335999-09b1-4abf-98c2-b8fba3ae1715

Matej ve ailesi bana gezimin ilk durağı olan Brno’da ev sahipliği yaptılar. Kahvaltıdan sonra vedalaşırken verdik bu pozu. Tüm aile müzisyen. Öyle ki ansızın melodiler yükseliyor evin içinde. Biri pratik yapıyor vs. Pratik dediysem anne ve baba ortestrada çalıyorlar 🙂 İçinde “Üsküdara gider iken” şarkısı da bulunan, dünya müzikleri içerikli bir albümde de çalmışlar. Sağolsun babası bana hediye etti. Çok tatlı, kocaman bahçeli, içi kitap, enstruman, resim (kendi çizdikleri) ve misafir dolu bir evleri var.

Kutna Hora’dan selamlar!

Yorum bırakın